• https://www.facebook.com/bsgmedya@hotmail.com
  • https://www.twitter.com/bsgmedya@hotmail.com

NÖBETÇİ ECZANELER
ULUSAL GAZETELER
İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

Çorum Emek ve Demokrasi Platformu'nca düzenlenen söyleşide konuşan Gazeteci İsmail Saymaz, Türkiye’de yaşanan özelleştirme sürecine dikkat çekti

SAYMAZ; TALANA, YAĞMAYA DİRENEBİLECEK
TEK KUDRET, 
LAİK-SİVİL SENDİKALARDIR...

 

4 Mart 2018
Çorum Emek ve Demokrasi Platformu’nun organizasyonu kapsamında ilimize gelen Gazeteci-Yazar İsmail Saymaz, Türkiye’de yaşanan özelleştirme sürecinin 24 Ocak 1980 kararlarına kadar gittiğini belirterek, o tarihten buyana 346 kalem malın satıldığını söyledi.

Çorum Şeker Fabrikası’nın kapatılacak olan 14 fabrikadan birisi olduğunu belirten Saymaz, “Başbakan Binali Yıldırım özelleştirmelerle ilgili olarak ‘devlet piyasadan elini çekmeli’ dedi.

40 yıldır hep aynı laf söyleniyor; ‘devlet elini piyasadan çeksin’. Bunu ilk olarak 24 Ocak 1980’de denemek istediler. Bunun için de 12 Eylül darbesi yapıldı. O tarihten buyana 346 kalem malı sattılar. Şimdi Cumhurbaşkanı’nın danışmanlarından bir tanesi ‘keşke Telekom’u satmasaydık’ diyor. Yarın Şeker için de aynısını diyecekler” şeklinde konuştu.

1980 öncesinde ülkemizde yangın bir sendikalaşmanın bulunduğunu kaydeden Saymaz, “O zaman Türkiye’de 2.5 milyon sendikalı işçi vardı. Özelleştirme hamlesinin en yakıcı sonucu işçilerin sokağa atılması oldu.

Bugünlerde ithalatımız yüzde 40 düzeyinde. Almak zorundayız. Kömür almak zorundayız. Yüzde 90’ını karşılamaktaydı 1980 itibariyle..

Sonra ne yaptılar?

Özelleştirme hamlesini başlattılar.

1986 yılında ilk özelleştirme başladı. O günden bugüne 346 kalem malı sattılar.




'KEŞKE TELEKOM'U

SATMASAYDIK DİYORLAR..
YARIN ‘KEŞKE ŞEKERİ DE
SATMASAYDIK’ DİYECEKLER”

 

Sattılar bugünlerde Cumhurbaşkanı Danışmanlarından biri diyor ki; ‘Keşke Telekom’u satmasaydık.’

Yarın da Şeker için bunu diyecekler. Ondan sonraki gün tütün için diyecekler bunu.. Ama dün satılan Telekom’un ardından şimdi de ağlıyorlar. Keşke satmasaydık. Özelleştirme hamlesinden 346 malı sattılar. Kalanı da, hani dedenizden kalan bir antika silah vardır ya, hani babaannenizden kalan bilmem neyin yüzüğü diye saklarsınız. Aslında saklarsınız, satmak ayıptır diye saklarsınız.

O nebiden o türden kalan birkaç eşya malı; THY’nı, Çaykur,  Ziraat Bankasını varlık fonunda birleştirdiler ki, belki yarın satarız. Özelleştirmeden sonraki hamle nedir?

Yaygın bir sendikasızlaşma, yaygın bir örgütsüzleştirmedir. Veriler şunu gösterir, 1980 kayıtlarına göre; Türkiye’deki sendikalı işçi sayısı 2.5- 3 milyon civarındadır.

Özelleştirme hamlesinin yakıcı sonucu ne oldu? Türkiye’de Devlet fabrikalarının durdurulması ve ardından peyderpey özelleştirilmesi ile beraber işçilerin sokağa atılması ve sendikaların art arda gücünün kırılması kararıydı. Bunun birkaç amacı var ama, o amaca gelmeden önce o rakamı anlatmak isterim.

 

'2002'DE 250 BİN OLAN
TAŞERON İŞÇİ SAYISI
1.6 MİLYON DÜZEYİNE ULAŞTI'

 

Ne oldu? AKP iktidara geldiğinde Türkiye’de Çalışma Bakanlığı’nın verilerine göre kayıtlı 5 milyon işçi vardı Bunun ne kadarı sendikalıydı, biliyor musunuz?

Yüzde 58’i. 2.1 milyon 2.5 milyon civarında.

Bugün itibariyle..geçen yılın verileri itibariyle Türkiye’de kayıtlı sayısı 13 milyona çıkmıştı.

Sendikalı işçi sayısı 1.2 milyon civarında, yani yüzde 10’a düştü.

Sebebini birazdan açacağım. Ama geçerken söylemek zorundayım.

Bu yağmaya, bu talana, bu zulme direnebilecek, tek kudret, tek laik-sivil bir kudret sendikalardır.

Ve onların yağmalanması, talan edilmesi, susturulması ve dağıtılması gerekiyordu. Amaçları buydu. Bu amaçla dağıtıldılar. Sonrası çok kolaydı, 90’lardan sonra önce birkaç fabrikada başlayan taşeronlaşma, AKP iktidara geldiğinde 250 bin civarında olan taşeron işçi sayısı, bugün artık kadro vermek zorunlu haline geldiler. 1.6 milyon düzeyine ulaşmıştır.

 



‘HER 10 İŞÇİDEN

BİRİ TAŞERONDUR’

Bu neye sebep oldu?

AKP iktidara geldiğinde yılda meydana gelen iş kazası sayısı 80 bin civarında iken artık her yıl iş kazası sayısı bunun 5 katı şeklinde gerçekleşmiştir. AKP 80 binde değil miydi? Bu arada 80 bin.. 80 bin yaralı demek. AKP iktidara geldiğinde iş kazalarında ölen insan sayısı 800-1000 arasındayken, geçen yıl kaç insan öldü biliyor musunuz? 2 bin. 2 bin insan. Biz ne de birinciyiz biliyor musunuz? Avrupa’da iş kazalarında birinciyiz. Dünyada ikinciyiz Çin’den sonra,  o da nüfusu yüzünden. Nüfusumuz denk olsaydı, onda da birinciydik. Bizim böylesi birinciliklerimiz, şampiyonluklarımız var. Peki, özelleştirdiniz de ne oldu? Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşını en ilkel çalışma koşullarına mahkûm etmekten başka ne oldu?

Türkiye toplumu zenginleşti, Türkiye ekonomisi kalkındı mı?

Gördünüz mü böyle bir şey. Nasıl bir sonuca yol açtı. Kalkınmadı. Türkiye’deki sanayide, ekonomide istihdam edilen nüfusumuzun sayısı yüzde 15’lere geriledi, yüzde 20’lerden. Tarım endüstrisi tam bir korkunç yıkıma uğradı. Tarım ekonomisi yüzde 25’lerde iken yüzde 16-17’lere geriledi. Hizmet sektörü; yani garsonluk, yani sekreterlik, yani ofisboyluk yüzde 50’ye çıktı. Yani her iki kişiden biri.

 

‘KENE ÖZELLEŞTİRMEDİR.
KENE KAPİTALİZMİN
BİZATİHİ KENDİSİDİR’

Türkiye’nin bütün sanayi birikiminin özelleştirme politikaları nedeniyle yağmalandığını kaydeden Saymaz, konuşmasını şöyle sürdürdü:

‘Türkiye’nin bütün sanayi birikimi de yağmalandı ve talan edildi. Türkiye artık kendi sanayisini inşa etmek.. 

Bakmayın siz İnsansız Tank iddiasına. Henüz kendi bursunu bile yapmak düzeyinde bocalayan, kendi buğdayını yetiştiremeyen, etini avuç kadar Bosna-Hersek’ten alan bir manzarayla karşı karşıyayız.

Peki, yağmalandı da ne oldu?

Türkiye kalkındı mı? Gördük geçirdik. Bakın Binali Yıldırım bunu tekrar etti ama, 1970-80 başından beri uygulana gelen bu yağma-talan sömürü sisteminden bizim aklımızda kalacak olan şudur:

Türkiye toplumu hiç olmadığı kadar yoksullaştırılmış, onun ekmeğiyle aynı zamanda onuruyla oynanmıştır. Ama dahası bu talan bu yağma şunu gösterdi, halkın sırtında eğer bir kene varsa, o da kamucu politikalar, yâda devletin istihdam ettiği, devletin endüstride olması değil, bizatihi özelleştirmedir. Kene özelleştirmedir. Kene kapitalizmin kendisidir, kene bu yağma ve talan sistemidir. Bir gün toplum, ancak kamucu politikalarla yeni baştan ayağa kalktığında bu kene’yi sırtından atmasıyla kurtulacaktır. Az önce dedim ya size; örgütlenme sendikasızlaştırmanın amaçlarından biri değil; bütün bu yağma ve talan sistemi toplumun, toplumu bu yağma ve talana ikna edebilmenin birkaç yolu vardır. O da Türkiye’deki İslamcı politikalardır..Daha bu 1980’den beri böyledir.

 

‘SİYASAL İSLAMCILIK, YAĞMANIN
TOPLUMSALLAŞMASINDA
SUÇ ORTAĞIDIR’

Kenan Evren zannedilmesin ki, AKP dini siyasete alet siyasi partidir. Hayır ondan çok önce Kenan Evren’in elinde Kuranı Kerim, meydan meydan dolaştığı günden beri bu böyledir. Meydanlarda ayetler okuduğu günden beri bu böyledir. Ondan sonraki bütün politikacılar; bu yağmayı bu talanı dini bir enstrüman olarak kullanarak toplumu ikna ettiler.

Siyasal İslamcılık, yağmanın toplumsallaşmasında ve egemen olmasında suç ortağıdır. 15 Temmuz’da gördük ki, cemaatin dizinin dibine devleti çökertmişler. Bugün baktığımızda 3600 özel yurdun 2700’ü bir tarikata ait. Halen 15 Temmuz’dan ders almamışlar.” Türkiye’de İslamcılık bu yağmanın toplumsallaşmasında egemendir. Bunun altını çizmek gerekir. O nedenle bu talanın karşısında direnecek tek laik sivil güç olan sendikaları lağvettiler, etkisiz hale getirdiler.’

 

‘LAİKLİK EKMEĞE VE HAYATA
DAİR ÖNEMLİ BİR MESELE’

 

“Bu süreçte bir de yeni bir tarihe ihtiyaçları var. Türkiye’yi bir arada tutan laik ve demokratik kimliğe saldırıyorlar. Laiklik ekmeğe ve hayata dair bir meseledir. Yakın döneme kadar Hatay’dan Irak’a kadar sınır komşumuz IŞİD terör örgütüydü. Sınırımız delik deşik olmuştu. IŞİD kendi ideolojisini Türkiye’ye taşıdı. Resmi rakamlara göre Türkiye’de 10 bin ile 20 bin arasında selefi-vahhabi var. Suriye’de savaşa giden insan sayısı 2750.”

 

‘DEVLET UHDESİNDE
DEMOKRASİ Mİ OLUR?

İsmail Saymaz, Türkiye’de yarılmanın kurumsallaştığı bir siyasal iklime doğru gidildiğini söyledi. 2019’da seçim yerine AKP ve MHP koalisyonunun halka onaylatılmasının söz konusu olduğunu belirten Saymaz,

“Aynı pusulada 2 parti olacak, her yere mühür basılabilecek ve geçerli sayılacak. Daha sonra da oyları kendi aralarında pay edeceklermiş. Dünyada ve Türkiye’de ilk defa hangi partinin ne kadar oy aldığı belli olmayacak. Sandık başkanlarının hepsi memur olacak. Peki memurun hepsi ne? Devlet uhdesinde demokrasi mi olur? Sürekli 46 seçimlerini gündeme getirenler şimdi ne diyecek acaba? Yüzde 10 barajı sadece MHP için kaldırıldı. Diğer partiler yüzde 9.5 bile alsa barajın altında kalacak. Böyle bir demokrasi olabilir mi?” şeklinde konuştu./
BSGMEDYA/Nihat KARALAR

 



804 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

BİR KİTAP