Sitemiz Yazarı Emekli Eğitimci-Gazeteci-Yazar Müslim Tunaboylu, evlerde olduğumuz bu günlerde bizleri doğa harikası mekanlara götürüyor
23 Mayıs 2020Emekli Eğitimci-Gazeteci, BSGMEDYA Yazarı Müslim Tunaboylu, bu kez okurlarını doğa harikası mekanlara götürüyorYaklaşık 1.5 ayı geride bıraktığımız salgın günlerinde evlerimizde kutlamaya hazırlandığımız Ramazan Bayramı’nda okurları ile anılarını paylaşmayı ihmal etmeyen Emekli Eğitimci-Gazeteci - Yazar Müslim Tunaboylu’nun ‘GÜNEYDEN İZLENİMLER’ başlıklı yazısı ile bizleri bu doğa harikası mekanlara götürüyor.Tunaboylu’nun ‘BAKMAK MI YOKSA GÖRMEK Mİ? başlığı ile kaleme aldığı yazısı şöyle: İlk bakışta ikisinin de aynı şeyleri bize hatırlattığını sanırız. Aslında beraberlik yok benzerlik vardır.Bu cümlenin açılımını yapmayı okurlarıma bırakıyorum. Beni tanıyanlar kendilerine böyle bir görev verişimi pek yadırgamazlar. Onlarla ara sıra buna benzer tartışmalara girişimiz olmuştur. Nereden nereye geldik demek için henüz erken sayılabilir. Ancak biraz mürekkep tüketmiş bir kuşağın kırıntısı olarak sizleri birkaç dakika güzel ülkemizin güney sahillerine götürmeyi arzuladım.
Görebildiğim kadarı ile size güzel dakikalar sunabilirsem ne mutlu bana. Sizinle Çorum’da uzun bir beraberliğimiz var. Bu uzun sürede acılı ve tatlı günlerimiz oldu. Onlara birlikte göğüs gerdik. İz bırakmayanları değil de bırakanları yansıtmayı yeğlemişimdir. Sanırım konuyu biraz dağıtacak gibiyiz. Bırakalım geçmişi de geleceğe bir bakalım mı diyeceğiz yoksa yaşadığımız dönemle birlikte geleceğe de bir göz atmakta yarar vardır diye düşünüyorum.
Sorunlarını kişisel sorunum gibi görmüşümdür. Çorum’u yurt içinde ve yurt dışında tanıtabilmeyi yeğlemişimdir. Benim duygularımı paylaşan ve karınca kaderince diyen ve sorunları göğüsleyen tüm Çorum severleri kutluyorum. Yıllardan buyana aynı adı kullanarak hizmetini sürdürmekte olan seyahat firmasını sanırım sizde anımsadınız. Ben siz okurlarım için bu firmayı kutluyorum. Biz, böyle Çorum’u tanıtmaya çaba gösteren bir kuruluştan daha fazla tanıtım için yararlanabiliriz. Nasıl ve ne zaman yararlanılmalı onu kent yöneticilerine bırakıyorum. Onlarında bir bildiği vardır sanırım.
PTT bile Çorum yerine bazı mektupları Çorlu’ya gönderirdi. Askerdeki Mehmet, para havalesinin yanlış gönderilmesi sonucu zaman zaman mağdur olabiliyordu. Benim bir mektubum Kastamonu Gölköy yerine Ordu’nun Gölköy’üne gitmiş günler sonra beni bulabilmişti. Nereden nereye geldik. Artık Çorum, Çorum olarak anılıyor. İlimizin geçmişte tanıtımı için çaba gösteren kişi ve kuruluşlara okurlarım adına teşekkür etmek istiyorum. Yaşlandıkça, yolculuk çekilmez oluyor. Uçakla ulaşmak olanağı olmayınca otobüsle yolculuk etmek bir zorunluluk oluyor. Bizde öyle yaptık. Akşam saatlerinde kaptanımız kornasını öttürdü. Ayrılık saati geldi eller sallandı, güle güle git de gel dercesine duygulanmadım dersem inanmayın. Beni uğurlayanlara sezdirmemeye çalıştım. Bir gece yolda olacaktık. Çorum-Ankara arasında bir dinlenme tesisinde yarım saat mola verildi. Otobüste yolcu çok az. Şehirlerarası otobüslerde yer bulmak için günler öncesinden girişim yapılıyordu. Ben bu tür bir olayı çok yadırgadım doğrusu. Otobüs kilometrelerce gitmek zorunda, gideceği yerde bekleyenleri var, dönüş yapacak. Turizm mevsimi olmasına rağmen, insanlar yaşadıkları mekanı birkaç günlüğüne bırakamıyorlar. Gece yarısı Başkent Ankara’ya ulaştık. Kaptanımız burada da yarım saatlik bir istirahat verdi. Peronların bulunduğu sahada yok denecek sayıda yurttaş geziniyordu.Nedeni konusunda gerekli değerlendirmeyi okurlarıma bırakıyorum..
Nihayet sabahın ilk dakikalarında aracımız Toros Dağları’nın yamaçlarında Akdeniz’e doğru hızla yol alıyor. Her kilometre geçişte ılık bir hava akımının yüzümüze değin uzandığını hissediyoruz. Kıvrımlarda dolaşırken bazen doğuyu, batıyı şaşırıyor insan, Güneşin batıdan doğmuş gibi gözükmesi insanı şaşırtıyor. Nihayet güneşi doğudan görme olanağı buluyoruz. Böyle durumlara bir yön sapması da yaşanabiliyor denilebilir. Çam ormanlarını geride bırakırken karşımızda Antalya’yı görüyoruz. İlk bakışta kentin doğu ve batıdan sonra kuzeye yani Toros dağları yamaçlarına doğru uzandığını fark ediyoruz. Birkaç yıl sonra Antalya’nın bir bölümünü çam ormanları arasında görürsek şaşırmayalım. Yaklaşık 12 saatlik bir yolculuk sonrası aracımız şehirlerarası terminaline giriyor. Terminal de birkaç otobüsün Alanya’ya hareket için terminalde yolcu arayışında olduğunu görüyoruz. Firma yetkililerinin yolcu sayısını artırma çabaları olumlu bir sonuç vermiyor, onlar da diğerleri gibi yeni umutlara doğru diyerek kontağı çeviriyor. ‘Hayırlı yolculuklar, Gidip de gelmemek, gelip de görmemek var’ düşünü ile içtenlikle sallanan elle ve gözyaşları. Anılara yeni yeni görüntüler eklendi, bir başka görüntüye girebilmek umudu ile gideceğimiz yerin terminaline ulaşıyoruz. Torunlarımı özlemişim birkaç gün ayrılık olsa da. Sabahın erken saatinde dedelerini bekler buldum kapı arkasında. Hasret gidermek öyle birkaç saniye ile tamamlanamıyor. Yolculuk konusunda bilgiler aldılar, biz de dilimizin döndüğü kadarı ile anlattık gördüklerimizi. Siz olsaydınız başka bir sonuçla mı karşılaşırdınız? Hayır, benim gördüklerimi ve hissettiklerimi hissederdiniz. Çünkü biz Anadolu insanının bugüne taşıdığı duygulara birlikte sahibiz. İşte onun içindir ki biz doğu ile batıyı, kuzey ile güneyi bir bütün olarak görüyoruz. Elbette duygu ve düşünlerimiz benzer olacaktır.
Yurdumuzun çoğu yerinde tarihi mekanlara rastlamak mümkün, giderek yeni mekanlarla buluşmuş olmak ise insana ayrı bir güç veriyor. Gezerken bacaklarınız biraz daha dinçleşiyor. Genç insanlar için anlattıklarım belki abartılmış olarak kabul edilebilir. Değerlendirmeyi okurlarıma bırakıyorum. Akdeniz kıyılarının tarihi mekanlarında diğerlerine göre başkalıklar var. Akdeniz kıyılarında ticari mekanlara ulaşmak için İpek Yolu’nun Anadolu’daki başlangıcı Antalya olarak kabul edilirse ikinci durak olarak Antalya’ya bağlı Alara yerleşim birimini görmek mümkün. Burada konaklayan İpek Yolu tacirleri buradaki ALARAHAN’da birkaç gün dinlendikten sonra yollarına devam edebiliyorlarmış. ALARAHAN’da yolcuların kalacakları, hayvanların sırtındaki ticari metanın konulacağı ve hayvanların kalacağı mekanlar bir çatı altında. İnsanların kaldıkları odalardan hem eşyalarını hem de hayvanlarını kontrol edebilmek için ufak fakat duvar içinde uzanan uzun pencereler yapılmış. Handaki güvenliğin dışında hanın korunabilmesi güvenlik altına alınması için hana birkaç yüz metre uzaktaki tepeye birde kale inşa edilmiş, askerler buradan hem ALARAHAN’ı hem de hana uzanan ulaşım mekanlarını sürekli gözetim altında tutarlarmış. Akdeniz kıyılarına inip de ALARAHAN ve ALARA KALESİ’ni görmeden gelmek biraz kaybedilmiş bir zenginliktir denilebilir. ALARAHAN’ın yöresine bir güzellik ve sağlıklı bir hava sağlayan buz gibi serinliğe sahip akarsuyun katkılarını hissetmemek mümkün değil. ALARA KALESİ, ALARAHAN, Toros yamaçlarından güneye uzanarak Akdeniz’e dökülen ALARA akarsuyu. Bu üçlü öyle güzel seçilmiş ki. Tarihi mekanın seçilişi ve yapılışı o dönemin hükümdarı Alaaddin Keykubat’a ait olduğu yapıtların girişindeki yazıtlardan anlaşılmaktadır. Çeşitli dillerde kaleme alınan yazıtlar yöreyi gezen bir komisyon yada kurul tarafından kaleme alındığı sanılıyor. Ufak onarımlar geçiren ALARAHAN kapalı mekanında çeşitli türde eğlencelerin yapılabilmesi için düzenlemeler yapıldığı rahatlıkla gözlenebiliyor.
Anlatımları uzatmamak için size ALARAHAN ve yöresinde yapılan çekimlerden birkaç kareyi görüşünüze sunmak istiyorum. Yine size, Toros Dağları’ndan çıkarak Manavgat’ta denize dökülen akarsu görülmeye değer. Bu akarsu üzerine DSİ tarafından yapılan OYMAPINAR BARAJI’ndan birkaç kare görüntü sunmak istiyorum OYMAPINAR BARAJI öncelikle enerji üretmek için inşa edilmiştir. Baraja Manavgat Çayı’ndan başka ufak sayılacak türden akarsularda katkıda bulunmaktadır. Barajın oturduğu alan çok geniş, ben size ne kadar geniş bir alanda gölün oluştuğu üzerinde değil de barajın yapımında görev alan teknik elemanlarla işçilerin unutulmaması gerektiği üzerinde durmak istiyorum. Yapım sonrasında yöreye giden yerli ve yabancı turistler emeği geçenleri hayırla anarlar. Yapım çok zor koşullarda gerçekleştirilmiş, ancak ortaya eser çıkınca gücü bir kat daha artmıştır. Masmavi bir gölü görüyorsunuz. Etrafı kayalar ve ormanlarla çevrili. Yöreye apayrı bir güzellik veriyor. İnsan yörede kaldığı birkaç dakikanın adeta tükenmesini istemiyor. Aşağıdaki yani sahildeki ısı ile baraj yöresindeki ısı farkı bir hayli fazla. İnsan rahat bir nefes alma olanağı buluyor. Kısaca ciğerler bayram ediyor yörede. Ciğerlerin bayramına gözler önceden başlıyor. İnsanın gözleri yöredeki doğal yapıya, insanın da meydana getirdiği eserle bir başka güzellik olgusu unutulmazlığı getiriyor.
Oymapınar Barajı’nı yerli ve yabancı turistler öğle sonu izlemeyi yeğliyorlar. Çok sayıda araç baraj yöresine akın ediyor. İnsan yöreden ayrılmak istemiyor. Baraja gitmek için giriş kapısında kimlik bırakılır, dönüşte alınırdı. Şimdi uygulama değişmiş yöre belediyesi girişlerde bir miktar bağış alıyor ve kişinin eline bir fiş veriyor. Çoğun sanacak bir miktar değil. Barajı birkaç bölümden izleme olanağı var. Bir yandan baraj gölünü izlerken bir yandan da barajdan bırakılan Manavgat Çayı’nın köpüren sularını görmeniz mümkün. Baraj gölü planlandığı oranda etrafındaki varlıkları izliyor ve kendine özgü bir güzellik katıyor. Oymapınar Barajı’nın enerji üreten bölümü kayalar arasında yani altında. Güvenliği yapılırken düşünülmüş. Kısaca her şey dört dörtlük diyebiliriz. Barajın açılışını yapan dönemin Başbakanı Demirel’in barajla ilgili sözlerini unutmak mümkün değil, Demirel’e durup dururken ‘Barajlar Kralı’ denmemiştir. Tüm emeği geçenleri kutlamamak bencillik olur diye düşünüyorum.
Akdeniz’in serin suları, kıyılardaki ısıyı azaltmaya yetmiyor. Bilhassa tatil günleri sahilden Toros Dağları’nın yamaçlarındaki serinlikleri arıyor insan. Serin bir yer bulabilmek için aracın gaz pedalına uzun süre basmaktan kaçınmıyor sürücüsü. Manavgat ‘tan yaklaşık otuz kilometre uzaklıkta bulunan Değirmendere piknik yeri Manavgat-Seydişehir Karayolu’nda iken aracınızı sola sapan sanki patika gibi olan stabilize yolda yeşillikler arasında ilerledikten sonra ufak bir akarsuyun üzerine zamanında kurulmuş bir su değirmenini göreceksiniz. Güneşi çok az görebilirsiniz. Ağaçların yaprakları güneşin ışınlarını toprağa bırakmıyor. Akarsu boyu insanı o kadar rahatlatıyor ki insanlar araçları ile burayı tercih ediyorlar. Çorumlu olarak biz oksijeni bol olan su boylarındaki piknik yerlerini durup dururken tercih etmiyoruz. Değirmendere Piknik yerini biraz açmakta fayda var. Neden Değirmen dere denmiş? Dere bir değirmeni çalıştıracak oranda olduğu dönemlerde buğdayı un yapmaya uygun. Bunun dışında yalnız çevreye su serinlik sağlıyor. Zamanla deredeki değirmen çalışmaz olmuş, ancak yöreye gelen insanlara bir su değirmeninin nasıl çalıştığı konusunda bilgi verecek kadar önemli bölümler devamlı çalışır halde. İnsanlar faal olmasa bile bir zamanların en önemli icatlarından olan su değirmenlerini görmek istiyor. Bilhassa çocuklar büyükleri soru yağmuruna tutuyorlar. Dere sakin bir şekilde akış ta bulunduğundan su içindeki balıkları çocuklar izlemeyi bırakamıyorlar. Derenin bazı bölümlerine yapılan gölcüklerden istenildiği zaman ziyaretçilere taze balık sunulabiliyor. Piknik yerinde suyun öbür kıyısına geçebilmek için çok ilginç köprüler yapılmış, çocuklar dereden değil de defalarca köprülerden karşıya geçmeyi tercih ediyorlar. Yöreyi çocukların sevdiği kadar büyüklerinde sevdikleri belli ki kilometrelerce yol alınarak burası bulunabiliyor. İnsan burada zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyor. Yolunuz bu yöreye düşer ise Değirmendere Piknik yerini görmeyi sakın kaçırmayın derim.
Hayvanlar Alemi Ansiklopedisi’nde ve çeşitli belgesellerde devekuşunu yada kuşlarını görmek mümkün. Ancak çiftlikte canlısını görmek bir başka. O küçücük kafa nasıl oluyor da o koca gövdeyi taşıyor. Hele bir koşması var, adeta insanı büyülüyor. Siz okurlarıma hayvanlar aleminden bir bölümünü gösterebilmek için bir iki kareyi bilhassa çocuklar için saptadım. Umarım devekuşlarını görünce sevinirler. Düzenleme:BSGMEDYA |
648 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |