Eğitim İş Çorum Şube Başkanı İlhan Yaşar, genel kurulda iktidarın eğitim politiklarını sert sözlerle eleştirdi
24 Ekim 2020 Eğitim-İş Sendikası Çorum Şube Başkanı İlhan Yaşar, iktidarın başarısız ekonomik politikalarının sonucu olarak yaşamaya başladığımız ekonomik krizin faturası gibi bu salgının faturasının da yoksullara/emekçilere kesildiğini söyledi. Kamu çalışanlarının son 18 yılda ekonomik, sosyal ve özlük haklarının ciddi şekilde gerilediğini dile getiren İlhan Yaşar, ‘Bir yanda masallarda görebileceğimiz şatafat, diğer yanda sofrasına yiyecek koyma, kirasını verme, elektriğini, suyunu kestirmeme derdine düşen emekçilerin yaşadığı kâbus. Bir yanda milyarlara varan vergi “af”ları, diğer tarafta İban verilerek yapılan yardım kampanyaları. Karşımızda ise salgınla ilgili verileri ülke yararı bahanesi ile gizleyen bir sağlık bakanlığı, nasıl bir akıl tutulması içinde olduğumuzu göstermektedir.’ifadesinde bulundu.
Eğitim İş Sendikası Çorum Şube Olağan Genel Kurulu’nda bir açış konuşması yapan İlhan Yaşar, konuşmasında salgında verdikleri kahramanca mücadelelerinden dolayı Sağlık Emekçileri ve Türk Tabipler Birliği’ni selamlarken, ‘İktidarın ele geçiremediği meslek oda ve birliklerini bölerek ele geçirme planında hukukun ve bağımsız yargının önemini bilerek kahramanca direnen baroları da kutlamadan geçemeyeceğim.’ dedi.
Konuşmasında eğitim alanında yaşanan sorunlara da değinen Eğitim İş Şube Başkanı İlhan Yaşar, eğitim emekçilerinin beceriksiz yöneticilerin kasıtlı uygulamaları ile itibarsızlaştırıldığını, bilinçli olarak kamusal eğitim çökertilerek ticarileştirildiğini, özelleştirildiğini ve özelleştirilmeye inatla devam edildiğini dile getirdi. Akşamdan sabaha değişen kararlarla eğitim gibi bir alanın kuralsız hale getirdiğine de dikkat çeken İlhan Yaşar, konuşmasının devamında görüşlerini şöyle sürdürdü: ‘Salgın nedeniyle kamu okullarını kapatan bakanlık özel okulların kurslar altında salgını hiçe sayarak eğitim yapmasına göz yumarak özel okullara ayrıcalık tanınırken kamusal eğitimin niteliği bilinçli olarak düşürülerek özel okullar teşvik edilmektedir. Akşamdan sabaha değişen kararlarla eğitim gibi bir alan kuralsız hale getiriliyor. Gelinen noktada bakanlığımız hukukla değil adeta fermanlarla idare edilir hale geldi. Milli Eğitimin “ milli ” özelliği, Cumhuriyetle hesaplaşma maksatlı politikalarla yerle bir edildi. Okullar tarikat ve cemaatlerin çalışma alanına dönüştürülürken, “Diyanet“ milli eğitim politikalarının belirlenmesinde akıl hocalığına getirildi. Bundan cesaretle Diyanet İşleri Başkanı, Cumhuriyetin kurucularına lanet okuma cüretini yakaladı. Özel okul çalışanları eğitimi market çalıştırmaktan farklı görmeyen patronların insafına terk edildi. Özel okullarda öğrenci sayı ve karlarının artışı oranında emek sömürüsü de arttı. Öğretmenlerimiz kadrolu, ücretli, sözleşmeli gibi kavramlarla bölünerek, birbirinin rakibi yapılmak için performans yönetimine zorlanıyor, işgüvencesi her geçen gün yok edilirken, atanamayan öğretmen ordusu her yıl biraz daha büyüyor.
Salgın nedeniyle geçilen uzaktan eğitimde öğrencilerin dörtte biri bu eğitimin dışında kalırken fırsat eşitliği tamamen yok edildi. Günü kurtarma gayretine giren idareciler tarafından mevzuat rafa kaldırılarak “esnek çalışma” olabildiğince yaygınlaştırılarak angaryaya dönüşüyor. Bütün bunların sonucunda Türkiye'deki eğitim emekçileri, OECD ülkeleri arasında ekonomik, sosyal ve özlük haklar açısından sonlara geriledi. Ülkemizde sadece ekonomi değil, demokrasi ve hukuk da yerle bir edilmekte, bırakın hukuk devletini, kanun devleti olmanın gerekleri ile asgari hukukun güvencesini yaşayamadığımız kuralsızlıklarla karşı karşıyayız. Ele geçirilen yargı yetmez gibi anayasanın koruyucusu Anayasa Mahkemesi tartışmaya açılabiliyor. Dünya gözünde demokratik ülkelerin arasından çıkarılıp otokratif ülkeler arasında sayılmaya başlanması bu ülkenin getirildiği noktayı göstermektedir. Basın özgürlüğü hiçe sayılarak cezaevlerine atılan gazetecilerden dolayı 2020 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde Türkiye 180 ülke arasında 154. sıraya kadar geriletmiştir.
Özellikle Mustafa Kemal ATATÜRK’ün bütün ümidim dediği gençliğin gelecekle ile ilgili kaygıları arttı, umutları tükendi. Gençler arasında yapılan bir anket gelinen noktayı gözler önüne sermektedir. Gençlerin; % 50 ‘si mutsuz, % 43’ü anlaşılmadığını, % 44’ü kendisini özgürce ifade edemediğini düşünüyor. Belki de en düşündürücü iki sonuç; -Gençlerin % 76’sı kalıcı olarak başka ülkelerde yaşamak isterken,% 78 ‘i iş bulmak için yetenekten çok torpilin gerektiğini düşünüyor. Ama yine de bu gençlerin % 41’i laikliği çok önemli buluyor. Tabii ki gençliğimizin bu hale gelmesinden hepimiz sorumluyuz. Bugün bize düşen görev bu kötü gidişe dur demesi gereken demokrasi güçlerini sendikaları- kitle örgütlerini geliştirmektir.
Aklımızı-gücümüzü emek ve sınıf mücadelesini güçlendirmek için kullanarak, çözüm olarak gördüğümüz demokratik, laik hukuk devletini yeniden inşa etmektir. Eğitim İş olarak bizler yukarıda işaret ettiğimiz kaygılar ve bu kaygıları aşacak yolları bulmak için yola çıkışımızdan bu güne; -Ülkesi olmayanın sendikası olamayacağını, -Antiemperyalist olmayanın bağımsızlıktan ve özgürlükten söz edemeyeceğini, -Soros fonlarıyla ilişkisi olanların sınıfa fayda sağlayamayacağını, -Yolumuzun gericilikle, bölücülükle, ırkçılıkla kesişmeyeceğini, -Siyasi partilerle, iktidar destekçiliği ile anılmayacağımızı, -Biryandan evrensellik söylemleri atarken diğer yandan gericilikten demokrasi beklemenin basitliğine kanmayacağımızı ısrarla söylemeye de devam ediyoruz. Bu ülkede çağdaşlığın, ilericiliğin, devrimciliğin, demokratlığın mücadelesini verenlerin; -Aydınlanma devriminin yaratıcısı Mustafa Kemal ATATÜRK ile sorunu olamayacağını, -Nasıl binanın dayanaklığının temeli kadar olacağı gibi ilerici hareketlerin laik cumhuriyet ve Atatürk Devrimleri barışık olmak zorunda olduğunu, -Kendi değerleri kaynaklı olmayan hareketlerin başarısız olduğunu bu coğrafyada binlerce yılık mücadele tarihinin gösterdiğini baştan beri söylüyoruz. Bizler gururla bir parçası olmaya çalıştığımız binlerce yıllık emek ve mücadele tarihinde yeni yollar açma başarısını ve cesaretini gösteremesekte, yaşadığımız sürecin zorluğu ve karanlığında görebildiğimiz ve doğruluğuna inandığımız yolların kapanmaması için mücadele vermeye çalıştık. Yaptığımız her şey şurada dursun birilerini ulusal değerlerle barıştırmayı, içlerine sinmese de Atatürkçülük söylemlerine dönmelerini sağlamayı en büyük kazanımımız olarak görüyoruz. Saydığımız bu karanlık tablo bizleri asla korkutamadı, bundan sonra da korkutamayacak, inatla mücadeleye devam edeceğiz. Yapamadıklarımızı bizden sonra gelen arkadaşlarımızın yapacağına inanıyoruz. Daima yanlarında olacağız. Verdiğiniz destekten dolayı hepiniz teşekkür ediyor yeni göreve gelecek arkadaşlarımıza başarılar diliyorum.’ /BSGMEDYA |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |