Atatürkçü Düşünce Derneği Şube Başkanı Uğur Demirer, Cumhuriyetimizin ilanından hemen sonra gerçekleşen 3 Mart 1924 tarihli Devrim Yasaları’nın 98. yılını kutladı.
3 Mart 2022 Atatürkçü Düşünce Derneği Şube Başkanı Uğur Demirer, Cumhuriyetimizin ilanından hemen sonra gerçekleşen 3 Mart 1924 tarihli Devrim Yasaları’nın 98. yılını kutladı. Atatürkçü Düşünce Derneği Şube Başkanı Uğur Demirer, “milli kültür, milli birlik, laik toplum ve özgür birey yaratmak amaçlı, cumhuriyetimizle yaşıt ‘Kemalist Eğitim Devrimi’ yeniden hayat bulmadan hiç bir sorunumuzu aşma olasılığımız yoktur” ifadesini kullandı. ADD Şube Başkanı Uğur Demirer, “1 Kasım 1922 tarihinde Osmanlı saltanatının kaldırılmasıyla yapılan ilk devrimin üzerinden 16 ay, Cumhuriyetin ilanından yalnızca 4 ay geçmişken TBMM’ce kabul edilen ve yürürlükteki Anayasanın 174. maddesi ile koruma altında olan 3 Mart 1924 tarihli 3 Devrim Yasası ile Cumhuriyetimizin nitelikleri belirlenmiştir. Bu 3 yasa Laik Cumhuriyet’in ve Atatürk Aydınlanma Devrimleri’nin temelidir” dedi. Uğur Demirer, Devrim Yasaları’nın 98. yıldönümü vesilesiyle yayınladığı mesajında şunları kaydetti: ‘1-Şer’iye ve Evkaf Vekâletlerinin (din ve vakıf işleri ile ilgili bakanlıkların) kaldırılarak, Diyanet İşleri Başkanlığı ile Vakıflar Genel Müdürlüğünün kurulmasını sağlayan 429 sayılı Yasa. 2-430 sayılı “Tevhidi Tedrisat” (Eğitim Birliği) Yasası. 3-Halifeliği kaldıran 431 sayılı yasa. Anayasanın 174. maddesi kâğıt üzerinde varlığını sürdürmekte ise de, günümüzde bu devrim yasalarından Halifeliğin kaldırılması dışındakiler silikleşmiş, hatta nerede ise fiilen yürürlükten kalkmış, Halifelik konusu da emperyalist itki ile ısıtılmaya çalışılmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ne hale geldiği ortadadır. Bu kurum son dönemde nerede ise kendini Şeyhülislam sanan kişilerce yönetilmekte, akıl, bilim ve çağ dışı, dayanaksız fetvaları ile milleti çileden çıkarmakta, giderek dinden de soğutmaktadır. Keza Vakıflar Genel Müdürlüğü de benzer durumdadır. Son yıllarda vakıf adı altındaki kimi örgütlenmelerin hemen tek faaliyetinin Laik Cumhuriyetin altını oymak olduğu, belki de yalnızca bu devlet kurumu tarafından görül(e)memektedir.
Bu yasa; günümüzde ‘eğitim birliği’ diye anıldığına bakılarak, sadece eğitim hizmetlerinin tek çatı altında toplanması gibi algılanmamalıdır. Yasanın esas amacı; eğitimi çok başlılıktan kurtarmak, milli nitelikte tek disiplin, tek otorite altında yürütülmesini sağlamak, tek tip insan değil, yaratılacak çağdaş, laik, bilimsel milli eğitim sistemiyle ‘fikri hür irfanı hür vicdanı hür’ bireyler yetiştirmektir. (Yasaya adını veren, vahid kökünden türetilmiş ‘tevhid’ sözcüğü birleştirme değil, ‘tek’ anlamındadır.) Yasanın ne anlama geldiğini kavrayabilmek için, Cumhuriyet kurulduğunda ülkemizdeki eğitim kurumlarının ve öğrencilerin durumuna bakmak gerekir. Cumhuriyet ilan edildiğinde Osmanlı’dan devralınan ilkokuldan üniversiteye toplam öğrenci sayısı nüfusun % 2,8’i, okur-yazar oranı ise sadece % 3,5 idi (erkeklerde % 7, kadınlarda % 0,4). Darülfünün’da 185’i kız 2088 öğrenci bulunuyordu. 1011’i erkek, 230’u kız 1241 lise öğrencisi, 5362’si erkek 543’ü kız 5905 ortaokul öğrencisi, 1743’ü erkek, 783’ü kız 2526 öğretmen okulu öğrencisi vardı. İlkokullarda ise 273.107’si erkek, 62.954’ü kız 336.061 öğrenci eğitim (!) görüyordu. Yani toplam 347 bin 821 öğrencimiz vardı ki, gördükleri eğitimin niteliği de ayrı konudur. Bunun yanında; Tevhidi Tedrisat yasası çıkarıldığı sırada tarikatlara ait, bazılarında sadece 5-6 öğrenci bulunan 479 medresenin her biri kendi tarikat inancı doğrultusunda çağ, akıl ve bilim dışı eğitim veriyordu. (Yazık ki, bugün ne sayıları biliniyor artık, ne de kaç çocuğumuzun bunların elinde olduğu). Ayrıca çeşitli Hıristiyan mezheplerine bağlı ve farklı ülkelerin kontrolünde misyoner okulları da vardı. 1914 yılında 1. Dünya Savaşı başlarken ülkede ABD’ye ait 45 konsolosluk, bunların denetiminde 17 dini misyon, bunların da 200 şubesi ve 435 okulu bulunuyordu. Yine bu yıllarda, Fransızların denetimindeki 94 okulda 22425 öğrenci eğitim görüyordu. İngilizlere ait 2996 öğrencili 30 okul, Almanlara ait 1600 öğrencinin okuduğu 10 okul, İtalyanlara ait 4, Ruslara ait biri lise olmak üzere 3 okul vardı. Aynı dönemde Osmanlı’nın denetimindeki lise (İdadi) sayısı ise, sadece 23 idi. Yabancıların denetimindeki bu okullar başlangıçta azınlık çocuklarını okutmak amacıyla açılmışlarsa da – daha iyi eğitim verdikleri için – giderek Türk çocuklarını eğiten misyoner okullarına dönüşmüştü. Ortaokul ve Lise eğitimi verilen bu okullarda okuyan Türk öğrencilerinin tüm Türk öğrencilere oranı; 1900 yılında % 15 iken, 1910 yılında % 60’a, 1920’de ise % 75’e ulaşmıştı. Yani ortaokul ve liselerdeki her 4 öğrencimizden 3’ü misyoner okullarında okuyordu. Devlet okulları, medreseler, misyoner okulları ve daha adı, amacı bilinmeyen sayısız “eğitim” kurumu, nasıl ve ne şekilde olduğu bilinmeyen karmakarışık bir eğitim sistemi vardı. Ortada tek bir millet değil, onlarca farklı millet varmış gibi bir durumla karşı karşıya idik. Cumhuriyet Tevhid-i Tedrisat Yasası’nı işte bu içler acısı tabloyu değiştirmek için çıkardı ve hızla değiştirdi. Değiştirdikçe de başta tarikat ve cemaatler olmak üzere bütün Cumhuriyet düşmanlarını, yabancı destekli misyonerleri ve devletlerini karşısında buldu. Her fırsatta bu yeni ve çağdaş eğitim sistemini bozup eskiye döndürmek için adımlar atıldı. Bu adımların kalkışmaya dönüştüğü dönemler de oldu. Harf Devrimi, okuma yazma kursları, Millet Mektepleri, Üniversite Reformu hep bu devrimin büyük atılımları idi. En büyük atılım ise köy çocuklarını eğitmek için kurulan ‘köy enstitüleri’ ile yapıldı. Ne yazık ki bu atlım, büyük başarı kazanmasına rağmen kısa sürede önü kesildi. Enstitüler, öğrencileri ve mezunları kara propaganda ile damgalandı. Bu okullarından yetişen ozanlara, yazarlara, sanatçılara yıllarca acı çektirildi. Dünyada örnek gösterilen Kemalist Eğitim Devriminin geri döndürülmesinin başlangıcı da Köy Enstitülerinin kapatılmasıyla olmuştur. Bu tarihten sonra imam okulları, tarikat okulları, misyoner okulları hızla her tarafı kaplamış, parasız ve laik eğitimin yerini paralı ya da dini eğitim almış, müfredat bilimsellikten uzaklaştırılarak dinselleştirilmiştir. Bugün ülkemizde F-tipinden Süleymancısına, Nakşisinden İsmail Ağa cemaatine, Amerikancısından Fransızına her dilden, her dinden, her tarikattan eğitim vardır. Bakanlığın adı Milli Eğitim Bakanlığı’dır ama, “ Eğitim sistemimizde olmayan tek nitelik milliliktir” dense yeridir. Tevhid-i Tedrisat Yasası Anayasanın 174. maddesi ile koruma altında iken, eğitim sistemimizin 98 yıl öncesine döndürülmüş olması ne büyük gaflet, ne tarifsiz acıdır. Bir cemaatler, tarikatlar koalisyonu olarak 20 yıl önce işbaşına gelen AKP iktidarı ile ortağı FETÖ arasındaki büyük kavganın eğitim sistemimize kimin egemen olacağı nedeniyle başlamış olması da çok öğreticidir. 15 Temmuz 2016 günü yaşanan Amerikancı FETÖ’cü darbe girişimi sonrası, henüz kısmen ortaya çıkarılabilen örgüt yapısı; eğitim sistemimiz kullanılarak ordudan emniyete, adalet örgütünden eğitime, anaokulundan evliliklere kadar her alanı saran bu emperyalizm işbirlikçisi ihanet ağının hangi boyutlara ulaştığının çok daha dikkatle incelenmesini ve gereğinin yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Eğitimdir ki, bir milleti ya özgür bağımsız, şanlı yüksek bir topluluk halinde yaşatır, ya da esaret ve sefalete terk eder.” sözleriyle yaşamsal önemine işaret ettiği, milli kültür, milli birlik, laik toplum ve özgür birey yaratmak amaçlı, cumhuriyetimizle yaşıt ‘Kemalist Eğitim Devrimi’ yeniden hayat bulmadan hiç bir sorunumuzu aşma olasılığımız yoktur. Atatürkçü Düşünce Derneği; 100. yılında Cumhuriyetin kuruluş ayarlarına dönüleceğine ve 3 Mart yasaları dâhil bütün Aydınlanma Devrimleri’nin yeniden hayata geçirileceğine inancını milletimizle paylaşmakta, çarenin ‘yeniden Kemalist cumhuriyet’ olduğunu gür sesiyle haykırmaktadır.”/BSGMEDYA |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |