Hep kuşku ile bakılan ve ülke nüfusunun da büyük çoğunluğunu oluşturulan gençlik nereye gidiyor?
-
- SAHİ, N’OLACAK
- BU MEMLEKETİN
- (SON) HALİ..?
-
- Nihat KARALAR
-
-
- ***
- BİR SÖZ:
- “Bilen kişiyle dost ol, çünkü seni aydınlatır.
- Bilgisiz kişilerle dost ol, çünkü sen onu aydınlatırsın.
- Bilmediğini bilmeyenlerden hemen uzaklaş,
- Çünkü onlar aptaldır, seni de aptallaştırır.”
- 'Konfiçyüs'
- ****
- Ülkemizde yıllarca ihmal edilen, sorunları görmemezlikten gelinen, duygu ve düşüncelerine gem vurulan, geleceğe ilişkin düşüncelerine, umutlarına ve özlemlerine hep kuşku ile bakılan ve ülke nüfusunun da büyük çoğunluğunu oluşturulan gençlik nereye gidiyor?
-
- Her gün TV ekranlarını ve gazete sayfalarında sıkça karşılaştığımız gençler; karşımıza kimi zaman bir hırsız, bir tinerci ya da yaşamın acımasız kollarına terk edilmiş -sokakta yaşayan- birileri olarak çıkmaktadır..
-
- Ve hep onları gördükçe, genellikle hep ön yargıyla yaklaşarak, ‘bunların kökü kazınmalı’ gibilerinden sığ düşüncelerle istenmeyen kişiler olarak toplum dışına itmeye çalışırız.
- Onların o hallere düşmelerinde toplum olarak hatamızın olup olmadığını düşünmeyi aklımızın ucundan bile geçirmeyiz.
-
- Onlar, gözümüzde birer hırsız, birer haydut, ya da sokakta yaşayan tehlikeli unsurlardır..
- Böyle algılar, böyle değerlendiririz..
-
- Hiç onları topluma kazandırmayı, ya da onları o duruma düşüren etkenleri irdelemeyi düşünmediğimiz gibi, kendimizi ‘sütten çıkmış ak kaşık’ misali soyutlayıp, onlara ‘potansiyel suçlu’ gözüyle bakmayı yeğleriz..
-
- Tıpkı Nasrettin Hoca’nın hırsızla olan çilesi gibi..
- Hocanın evine bir gün bir hırsız girer.
- Evde ne var, ne yok hepsini alıp gider.
-
- Hoca, başına gelen bu olayı çevresindekilere anlatınca;
- “Ya Hoca, sende önlemini alsaydın” şeklinde tepkilerle karşılaşır.
- Bunun üzerine Hoca da; “Ya ahali, hep ben mi kusurluyum. Hiç hırsızın suçu yok mu?” diye karşılık verir..
-
- İşte, sorgulamamız ve yanıtlamamız gereken soru: BİZİM HİÇ Mİ SUÇUMUZ YOK? (!)
-
- ***
- Genelde bataklığı kurutmadan sinekleri öldürmekle sorunları çözümleyebileceğimizi sanmak gibi bir anlayışa sahip olduğumuzu cümle âlem biliyor.
-
- Hal böyle olunca, hep en ufak bir sorun karşısında elimiz ayağımıza karışıyor, afallayıp kalıyoruz.
-
- Oysa soruna yerinde ve zamanında -doğru ve isabetli- neşter vurabilmeyi deneyebilsek, birçok sorunu(muzu) başlamadan çözümleyebileceğiz de..
- Ama nerede!..
-
- Her şeyden önce, buna genetik yapımız müsait değil!
- Millet olarak her şeyi sorun yapmaktan gerçek sorunları göremiyoruz.
- Hoş.. Gördüklerimizi de halının altına süpürmekten bir türlü vazgeçemiyoruz..
-
- Yani Nasreddin Hoca’nın ‘hiç hırsızın suçu yok mu?’ diyen komşuları gibiyiz..
-
- Böyle olunca da; hiçbir sorunumuza kalıcı ve sağlıklı bir çözüm bulamıyoruz.
-
- Oysa, tek tek sinekleri öldürmeyi bırakıp, bataklığı kurutmak için kolları sıvayabilsek…
-
- Bir çok sorun(umuz)u başlamadan çözümleyebileceğiz de..
- Ama nerede!
-
- Böyle gelmiş, böyle gider (mi) bilemem ama…
- Biz, daha çooook sorunu(muzu), -elimizde süpürge- halının altına süpürüp dururuz..
- Ne diyelim, hepimize kolay gelsin!
- ***
- NEYSE lafı fazla uzatıp da, şu kriz ortamında hayli yükselmiş sinir katsayınızı daha da artırmadan;
- ‘N’olacak, şu memleketin hali!’ diyerekten noktalayalım:
-
- SAHİ; N’OLACAK
- BU MEMLEKETİN HALİ?
-
- Yıllardır, aklı yatan, ağzı bir kaç kelam edebilen ‘ne olacak bu memleketin hali?’ diye mangalda kül bırakmadı..
-
- Kimi, ‘bizim zamanımızda’ diye başladı sözlerine, gerisini ise biri bin para olan akla gelmedik, masallar anlattı, çevresindekilere..
- Kimi de; filozof edasıyla; “bir b..k olmaz bu memlekete” bilgiçliği ile vurdumduymazlık sergiledi..
-
- Aslında her ikisi de, “dostlar alış-verişte görsün”ün bir başka versiyonlarıdır...
- ***
- İşin özüne bakarsanız; memlekete bir şey olmuyor, her şey kendi mecrasında gelişiyor..
- Kimi, dinin peşine takılmış gidiyor, kimi de ‘dede’ ile yatıp ‘dede’ ile kalkıyor..
-
- Kimi de, elindeki bir kaç varlığın verdiği rahatlıkla bir yaşam kurmuş gidiyor..
- Milyonlarca insan işsiz, aç ve susuz kalmış, umurunda değildir..
-
- Yeter ki, “kendilerine dokunmayan yılan bin yıl yaşasın”
- Memurlar coplanmış, öğrenciler sokaklarda sürüklenmiş, evlatlarını kaybeden ailelerin başına bin bir türlü iş gelmiş, hiç umurlarında değildir..
-
- Kendi dünyalarında dolaşıp dururlar..
- Ya bir kahve köşesinde ömürlerini ‘lak lak’ ile geçirirler, ya da boş ham hayallerle, kendi mistik dünyalarında yolculuk alemine çıkmışlardır..
-
- İş, lafa gelince; mangalda kül bırakmaz, sizden daha solcu, daha ilerici, hayatta milliyetçi veya ulusalcı kesilirler..
-
- Lafa, ‘Hz. Ali’den başlayıp, 12 imam ile devam edip, Atatürk” ile bitirirler..
- Oysa, ömürlerinde ne Hz. Ali, ne 12 imam, ne de Atatürk veya Atatürkçülük ile ilgili bir kaç satır okumamışlardır..
-
- Hoş, okusalar da küflenmiş beyinleri, neyi nereye kadar algılar, orası da malum ya..
- Konuya nereden girip, nereden çıktık..
- Oysa, bugün ömrü hep asalaklıkla geçmiş, onun bunun malıyla etrafa “caka satan bir zavallı”dan bahsedecektik..
-
- Neyse, biz de çoğunluğa uyup; ‘ne olacak bu memleketin hali?’ diyerekten, işi kendi mecrasına bırakalım..
-
- SAHİ, N’OLACAK BU MEMLEKETİN (SON) HALİ..?
|