CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü nedeniyle basın açıklaması yaptı. CHP'Lİ AĞBABA'DAN '10 OCAK' MESAJI
7 Ocak 2016CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Malatya Milletvekili Veli Ağbaba'nın 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü öncesi basın açıklaması yaptı. Ağbaba açıklamasında şöyle dedi: Yaklaşan 10 Ocak Çalışan Gazeteciler günü öncesinde geçtiğimiz hafta gazetecilik mesleği yaptığı için Silivri Cezaevinde bulunan gazeteci arkadaşlarımızı milletvekili arkadaşlarımızla birlikte ziyaret ettik. Hepimizin bilmesi gereken bir gerçek var. Onlar içeride tutsak, ama bizde dışarıda özgür değiliz. AKP toplumun her kesimini baskı altına almaya sindirmeye çalışıyor. AKP iktidarında toplumun her kesimi mağdur edildi, cezaevlerinde sindirilmeye çalışıldı. En çok üzerine gidilen, baskı altına alınmak istenen ise basın mensupları oldu. Çünkü AKP en çok kalemden ve kağıttan korkuyor. Sözden korkuyor, kendisi gibi düşünmeyen herkesten korkuyor. Daha önce Ahmet Şık ın basılmamış kitabını yasaklayanlar bugünlerde de Türkiye'nin en çok okunan yazarlarının, Hasan Cemal ve Tuğçe Tatari’nin kitaplarını toplatıyor. Toplatma kararı yetmiyor, toplatmanın sonuç doğurmayacağı gerekçesiyle ayrıca dağıtımının engellenmesine de hükmediliyor. Kitapları yasaklamanın, toplatmanın bir adım sonrası kitap yakmaktır. Hitler'i örnek alan, kendisine onun diktatörlüğünü model alan AKP’nin iktidarında Kırşehir'de kitapçı kundaklandı. Yakında Hitler gibi kütüphaneleri yakmaya çalışırlarsa hiç kimse şaşırmasın. Ama kimse de unutmasın ki kütüphane yakanlar bugün nasıl nefretle, lanetle anılıyorsa bugünün diktatör özentileri de yarın nefretle anılacaklar. Başkanlık sistemi ile Türkiye'ye adalet getireceğini söyleyenler, göz göre göre gazetecileri cinayete kurban etmek istiyorlar. Bu cinayetin katilini tüm Türkiye yakından biliyor, her gün saatlerce canlı yayından dinliyor. 12 Eylülde Kenan Evren korkusuyla kitaplarını toprağa gömenler gibi, bugün de muhalif kesimlerini kitap ile korkutmaya, sindirmeye çalışıyorlar. Bu sorumlulukla CHP milletvekilleri olarak her kesimden gazeteciyi ziyaret ediyoruz. Can Dündar'a da gidiyoruz, Erol Zavar'a da. Hidayet Karaca'yı da ziyaret ediyoruz, Mehmet Baransu'yu da. Gazeteciden katil olmaz, terörist olmaz. Birileri üzerine alınacaksa, gazeteciden hırsız da olmaz. Özgür basın, her zaman doğru bildiğini düşünür, yazar ve savunur. Seçim döneminde 90’lar ve beyaz toros tehdidi savunan başbakan, "Soru soran gazeteci evine gidebiliyorsa basın özgürdür" diye üstü kapalı tehdit savuruyor. Sayın Başbakana sesleniyorum. Sizin iktidarınızda soru soran, özgürce yazan gazeteciler gitse gitse cezaevine gidiyor. Genel Başkanımızın konuşmasını, milletvekili olarak bizlerin önergelerini haber yapan gazetecilere davalar açılıyor. Maalesef bu yıl, 33 tutuklu gazeteci ile 10 Ocak'ı karşılıyoruz. Dışarıda da özgürce yazamayan bir basın ordusu var. Devletin kendi rakamlarına göre 7000 gazeteci işsiz. Çalışamayan gazetecilerin sayısı çalışanlara yaklaşmış durumda. Yüzlerce ülkenin nüfusundan daha büyük bir basın ordusu var. Bu tablo karşısında 10 Ocak artık Çalışan Gazeteciler değil Çalışamayan Gazeteciler Günüdür. Dünyanın her yanında gazeteciler kendi günlerini coşkuyla kutlayabiliyor. Ama Türkiye’de Çalışan Gazeteciler Günü olarak bilinen 10 Ocak, çalışamayan, cezaevinde tutsak edilen gazetecileri anımsatıyor. Dünyada başka örneği var mı bilemiyorum, ama biz muhalefet olarak AKP yi anlatmak için kitaplar yazmak zorunda kalıyoruz.
Hasta mahpuslar raporu Tutuklu gazeteciler raporu Tutuklu milletvekilleri raporu Balyoz kumpası Kalemi Kırılan gazeteciler… Basının susturulduğu bir ortamda milletvekilleri olarak onların hikayesini bizler yazmak zorunda kalıyoruz. Arkadaşlarımızın davalarını izlemeye gidiyoruz. O gün görülecek duruşmaların listesini asıyorlar kapıya. Sabah başlıyor Erdoğan'a hakaret iddiası akşam bitiyor Erdoğan'a hakaret iddiası. Uçan kuşa dava açılıyor. Böyle bir ortamda hangi ifade özgürlüğünden, hangi basın özgürlüğünden bahsedeceksiniz? Kendisine muhalif medyayı susturmak için gazetecileri hapse atmak artık ona yetmiyor. Akıl hocası Hitler'in yolunda gidiyor. Medyaya bizzat el koyuyor. Canlı yayın basıp fişi çekiyor. Yöntemler bununla da bitmiyor. Paralı kalemleriyle gerçekleri yazan, söyleyen gazetecileri tehdit ediyorlar. Açıkça hedef gösterip fiziki saldırıda bulunuyorlar. Gazeteci dövdürüp medya binası basıyorlar. Bu işin başındakini de bakan yardımcılığıyla ödüllendiriyorlar. Kalemleri kırdıkları yetmedi, elleri de kırıyorlar. Gazetecilerin attığı 312 tweet, 2015'te engellendi. Bırakın kitap yazmayı, bırakın köşe yazmayı, gazetecilerin tweet atmasına bile tahammül edemeyen bir yönetim, vatandaşına adalet de sunamaz, demokrasi de sunamaz. Son günlerde başkanlık tartışması ile adalet kavramı yan yana getiriliyor. Sanki başkanlık gelirse adalet de gelirmiş gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Kendisine muhalif olan herkesi terörist ilan eden bir zihniyet adalet getiremez. Gazetecilerin kalemini kıran, daha da ileri gidip sokak ortasında dövdüren, tehditlerle işten attıran, haram paraların hesabını vermekten kaçan bir zihniyet adalet getiremez. Böyle bir anlayışı başkanlık sistemi de tatmin etmez monarşi de. Ancak kendi hanedanlıklarını kurdukları zaman memnun olacaklar. Buna doğru da gidiyorlar. Berat Albayrak havuzun başı holdingin genel müdürüydü. Şimdi de ağabeyi Serhat Albayrak Havuz medyasının CEO’su. Yani arkadaşlar anlayacağınız bu ülkeyi, CEO’su Erdoğan olan bir aile şirketi yönetiyor. Şimdi basın özgürlüğünü bu Berat Albayrak savunuyor. Diyor ki “Türkiye’deki basın özgürlüğü Amerika’da yok.” Aslında doğru söylüyor. Gerçekten Türkiye’deki gibi bir basın özgürlüğü sadece Amerika’da değil, Dünyanın hiçbir yerinde yok. Türkiye, sınır tanımayan gazeteciler örgütünün 2015 verilerine göre 180 ülke arasından 149. Sırada. Bu şartlar altında 10 Ocak’ a giderken AKP faşizmine direnen basın emekçileri 10 Ocak Çalışan Gazeteciler gününü bu sene kutlamamak üzere karar aldı. Arkadaşları ya cezaevlerine gönderiliyor ya da işten çıkarılıyor. Dışarıda olanlar da haber yaparken kafalarına silah dayanıyor. Böyle bir ortamda işlerini özgürce yapma imkanları yok. Gazeteciler artık yeter diyor, gerçekleri yazma haklarını istiyor. Bu haklarını haykırmak için artık yeter demek için 10 Ocak günü Yüksel Caddesinde olacaklar. Bizimde yanlarında olduğumuzu bilmelerini istiyoruz. Biz CHP olarak her koşulda, kimliğine inancına diline dinine bakmaksızın mağdur edilen, iktidar zulmüne uğrayan kitlelerin yanında olacağız. AKP sayesinde o kitleler genişledikçe biz daha çok çalışacağız ve onların direnciyle bu faşizan anlayışı yıkacağız.(Gerçekgündem)
|