• https://www.facebook.com/bsgmedya@hotmail.com
  • https://www.twitter.com/bsgmedya@hotmail.com

NÖBETÇİ ECZANELER
ULUSAL GAZETELER
BİR KİTAP

BASK İl Temsilcisi Hayati Çam, 1 Ağustos 2017 günü başlayan toplu sözleşme görüşmelerine 14 gün ara verilmesine tepki gösterdi:

 

8 günde aya gidip gelindi,
14 günde hükümet teklif veremedi,

KİRLİ PAZARLIK MI VAR?’

11 Ağustos 2017

Kısa adı BASK olan Bağımsız Kamu Görevlileri Sendikaları Konfederasyonu Çorum İl Temsilcisi Hayati Çam 1 Ağustos 2017 günü başlayan toplu sözleşme görüşmelerine 14 gün ara verilmesine ilişkin görüşlerini açıkladı.

BASK Çorum İl Temsilcisi Hayati Çam bir basın açıklaması yaparak; 1 Ağustos 2017 Salı günü başlayan 2018-2019 yılları toplu sözleşme görüşmelerine 14 gün ara verilmesinin ardından süre gelen sessizliğin hayra alamet olmadığını ve tehlike sinyalleri verdiğini, kapalı kapılar ardında kirli ve gizli görüşmelerden kaygı duyduklarını açıkladı.

Milyonların heyecanına rağmen toplu sözleşme görüşmelerinde sendikaların sessizliğine anlam vermekte zorlandıklarını belirten BASK Çorum İl Temsilcisi Hayati Çam, basın açıklamasında şöyle dedi:

“Toplu sözleşmelere 14 gün ara verilmesini de, yetkili sendikaların bunu kabul etmesini de anlayabilmiş, anlamlandırabilmiş değiliz.

Yasa gereği zaten sendikaların talepleri görüşmelerin başlamasından 1 hafta önce 25 Temmuz 2017 günü Devlet Personel Başkanlığına teslim edilmişti.

1 Ağustos 2017 günü toplu sözleşme masasına  hazırlıklı gelmesi gereken hükümet, üstelik 14 günlük bir ara ile zaten 21 gün olan sürecin üçte ikisini çalmıştır.

Bir hafta önceden sendikaların teklifleri almış olan Hükümetin 14 gün daha süre almasını da yetkili sendikaların buna rıza göstermesini de  anlamak mümkün değildir.

26 Ağustos 1922 günü başlayan Büyük Taarruz, bugünkü teknolojiden yoksun imkanlarla ve savaşarak 9 Eylül günü Yunan askerlerinin İzmir’de denize dökülmesiyle 15 günde sonuçlanmıştır.

 “Apollo 11”  bile 1969 yılındaki ay yolculuğunu 8 günde tamamlamıştır.

2015 ve 2016 yılı bütçe görüşmeleri TBMM genel kurulunda 13 günde tamamlanmıştır.

Bu kadar uzun süre içinde hükümetin cevap vermekte zorlanacağı tekliften bahsetmek mümkün olmayacağına göre kapalı kapılar ardında farklı pazarlıklar yapıldığından kuşkulandığımızı ifade etmek isteriz.

Hizmet kollarının sorunlarını görüşüyoruz bahanesi ile memurların genelini ilgilendiren talepler bekletilmektedir.

Hükümet zaten 14 günlük süre ile toplu pazarlık görüşmelerini hazırlık bahanesi ile bloke etmiş, yetkili sendikalar da bilerek ve isteyerek blokeyi kabullenmiş, arkasında

duramayacakları talepleri için memurların gözünü boyayıcı makyaj çalışmalarına başlamışlardır.

 

CAMİ AVLUSUNA
TERKEDİLMİŞ
ÇOCUKLAR
GİBİ SAHİPSİZ !

Kaldı ki, eylem kaçaklığından sabıkası olan sendikaların hükümetin teklifini olumlu bulmamaları halinde ne yapacakları merak konusudur.

14 Ağustos’ta Hükümetin teklifi uygun bulunmazsa sonra geriye kalacak 7 günlük sürede sendikaların eylem planlamaları ve eylem yapmaları mümkün olmadığına göre, her zaman olduğu gibi “yetmez ama evet” mantığı ile memurlar ve emeklileribir kez daha hüsrana uğratacaklarından endişe etmektedir.

Klasörler dolusu yüzlerce maddelik talepler, cami avlusuna terkedilmiş kimsesiz çocuklar gibi toplu pazarlık masasında tozu alınmadan bekletilmektedir.

28 gün önce 3 Temmuzda aynı Hükümet ve aynı Bakanlık ile toplu sözleşme protokolü imzalayarak 2017 yılı için % 20 civarında  artış alan Türk-İş’ten kopya çekilmesi ve benzer sözleşmenin memurlara uyarlanması bile sorunu çözmeye yetecektir.

Memur-Sen’in taleplerini utangaç ve yarım ağız dile getirdiğini, aslında hükümetin her teklifine “Yetmez, ama evet” diyeceğini biliyoruz.

Buna rağmen aşağıdaki hususları bir kez daha hatırlatmak istiyoruz.

 

MEMURLAR HANGİ GELİR
DİLİMİNDE OLMALI?

Sayın Başbakanın Türk-İş ile protokol imza töreninde “En düşük işçi aylığı en düşük memur aylığından az olmayacak!” ifadesinden ders alınmalıdır. Milyonlarca memurun vebalini taşıyanların cevap bulması gereken ilk soru şudur:

Memurlar gelir dağılım grupları açısından “En yoksul, yoksul, orta, orta üstü ve zengin” gruplandırmasında hangi % 20’lik dilime girmektedir ve aslında hangi dilime girmelidir? Bu sorunun cevabı alınmadan toplu pazarlık masasında  yüzdelik artışların dışında sorun çözücü ve yaraya merhem olacak çözüm mümkün değildir.

Memurların Devletin asli ve sürekli kamu hizmetlerini ifa etmekte oldukları, ikinci  veya kazanç getirici iş yapmalarının yasak olduğu, Devleti temsil ettikleri hatırda tutularak; Sayın Başbakanın 3 Temmuz günü; Türk-İş heyetine hitaben canlı yayında sarfettiği ve memurları üzen; “En düşük işçi ücreti, en düşük memur aylığından az olmayacak!” sözü,  masaya oturan sendikalar için uyarıcı ve utandırıcı olmalıdır. Bugün en yoksul ve yoksul diliminde yer alan ve ekonomik varlığını geliştirme görevini devletin üstlendiği  memurların orta gelir gurubunda yer alması devlet olmanın olmazsa olmazıdır.

Bu nedenle sendikalar, pazarlığa en düşük memur aylığı hesabından başlamak zorundadır.

Düğüm ve kırılma noktası en düşük memur aylığıdır. En düşük memur aylığının belirlenmesinde hem Hükümet hem pazarlığı yürüten sendikalar hem de memurlar ve emeklileri açısından tarafların üzerinde uzlaşmaya varabileceği  veriler bulunmaktadır.

Bunlardan birincisi; memur yoksulluğudur.  Milli Eğitim Bakanlığınca açılan ilköğretim ve orta öğretim bursluluk sınavına; fert başına aylık geliri 10.760 TL’den az olanlar başvurabilmektedir. 4 kişilik bir aile için hesaplandığında bursluluk sınavına başvurabilmek için aylık gelirin 3.587 TL’den az olması gerekmektedir. Yani devlet hane geliri 3.587 TL’den düşük olanları YOKSUL  ilan etmektedir. Devletimiz memurunu YOKSUL koymayacağına göre, bursluluk sınavına başvuru sınırı en düşük memur aylığı olarak masaya konmalıdır.

İkinci olarak; 28 Temmuz 2017 tarihinde TÜİK tarafından açıklanan 2016 yılı  Hanehalkı Tüketim Harcaması Araştırmasında hanehalkı başına aylık ortalama harcama 3.406 TL hesaplanmıştır. Bunun 2017 yılı sonu karşılığı % 8,5 enflasyonla 3.696 TL’dir. Bu rakam TÜİK’in memurlar açısından yoksulluk sınırıdır ve en doğru pazarlığa başlama rakamıdır.

Üçüncü olarak; masayla oturan iki konfederasyon için en düşük memur aylığının belirlenmesini hesaba ve tartışmaya gerek yoktur. Memur-Sen 4 kişilik bir ailenin Temmuz ayı yoksulluk sınırını 4.801,17 TL, Kamu-Sen ise  Haziran ayı yoksulluk sınırını 5.250,03 TL olarak açıklamıştır. Her iki konfederasyonun diğer memurlar bir yana kendi üyelerinin yoksulluk sınırı altında aylık almasına rıza göstermeleri düşünülemeyeceğine ve kendi açıkladıkları yoksulluk sınırı altında bir rakama imza atamayacaklarına göre yoksulluk sınırları baz alınabilir.

Bu seçeneklerde uzlaşma sağlanamaması halinde sendikalı olsun veya olmasın hiçbir memurun asla itiraz etmeyeceği dördüncü seçenek masaya taşınmalıdır. Buna göre En düşük memur aylığının; toplu sözleşmeyi imzalayacak aylığı en düşük sendikacının aylığının yarısı kadar olmasıdır.

MEMURLAR, TOPLU SÖZLEŞME 
İKRAMİYESİ DEĞİL
İKRAMİYE BEKLİYOR

Konfederasyonların kamu oyuna açıkladıkları taleplerinde ne idüğü belirsiz ve aslında sendikaların kasasına yönelik “toplu sözleşme ikramiyesi”ni öne çıkarmaları, hatta yetkili sendika üyesininkinin iki katı olmasının istenmesi tam bir aymazlıktır.

Toplu sözleşme kapsamındaki en temel başlıklardan biri olan İKRAMİYE konusu, 16 yıllık toplu pazarlık döneminde hiçbir şekilde gündeme getirilmemiş, pazarlık masasına taşınmamıştır.

Kamu görevlileri, ikramiye konusunu kurumlarında birlikte çalıştıkları kamu işçilerinden yakinen bilmektedir.

Dahası 6772 sayılı Kanun uyarınca kamu işçileri 1958 yılından beri yani 59 yıldır ikramiye almaktadır.

Memur sendika ve konfederasyonları toplu pazarlık masasında işçi sendikalarını örnek almalıdır. Türk-İş 3 Temmuz günü Hükümetle toplu iş sözleşmesi imzalamış ve 2017 yılı için % 20 civarında artış almıştır. Bu kez yetkili sendikalar, 3 Temmuz protokolünün mürekkebi kurumadan 28 gün sonra aynı Hükümet ve aynı Bakanlık ile pazarlığa oturmaktadır.

Kanun ve toplu sözleşme kapsamında olmasına rağmen ikramiye konusunun pazarlıklarda yer almaması sadece bir beceriksizlik ve basiretsizlik değil memurlara da ihanet olacaktır.

Ne pahasına olursa olsun bu toplu sözleşmede, memurların ikramiye hakkı, pazarlığın “olmazsa olmaz”ı olmalı, memurlara ikramiye konusu çözüme kavuşturulmalıdır.

 

KAPSAM DIŞINA ÇIKACAK
SENDİKALAR,
MEMURU PEŞKEŞ
ÇEKECEK DEMEKTİR

4688 sayılı Kanunun 28 inci maddesi belirtilen toplu sözleşmenin kapsamı dışına çıkılmaması gerektiği uyarılarımıza rağmen yine toplu sözleşme dönemi dışında görüşülmesi gereken yüzlerce madde toplu sözleşme masasına taşınmıştır.

Kanun, toplu sözleşme konularını  “kamu görevlilerine uygulanacak katsayı ve göstergeler, aylık ve ücretler, her türlü zam ve tazminatlar, ek ödeme, toplu sözleşme ikramiyesi, fazla çalışma ücreti, harcırah, ikramiye, doğum, ölüm ve aile yardımı ödenekleri, cenaze giderleri, yiyecek ve giyecek yardımları”  şeklinde 17 kalem olarak belirlenmiştir.

Her toplu pazarlık döneminde bu 17 konudan bir ikisi yüzdelik artışa bağlanmakta diğerleri ise hükümetlerin insafına terkedilmektedir.

Bir kez daha uyarıyoruz:

Kim ki kapsam dışına çıkarak, 17 başlığın dışındaki başka konuları gündeme taşırsa, memuru yine peşkeş çekecek, demektir.’ (bsgmedya)




Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI