Nihat KARALAR
bsgmedya@hotmail.com
BENİM OĞLUM BİNA OKUR, DÖNER YİNE OKUR!
31/01/2016 Hani bizim öyle anlamlı, öyle taşı gediğine koyan özdeyişlerimiz vardır ki; saatlerce konuşsak anlatmak isteyip de anlatamadıklarımızı, o özdeyişler sayesinde kolaylıkla anlatıveririz. Yani o özdeyişler, ciltler dolusu kitapların anlatamadıklarını bir çırpıda özetleyip önümüze koyarlar. Yeter ki, yerinde ve zamanında kullanalım! Başlıktaki, ‘BENİM OĞLUM BİNA OKUR, DÖNER DÖNER YİNE OKUR’ da o özdeyişlerden birisidir. Son günlerde yaşananlara, daha doğrusu başımızdakilerin ısrarlı gündem çarpıtmalarına tanık oluyoruz. Yine birileri dönüp dönüp, bildiğini okuyor! Yine plak başa sarılarak, kulak zarlarımızı tırmalayan sesler çıkıyor! Bilmem farkında mısınız! Neden söz ettiğimizi, sanırım anlamışsınızdır.. Farkında mısınız, bir şeyler temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp, ısrarla önümüze getirilmeye çalışılıyor. Hani, nasıl olsa büyük çoğunluğumuz sorgusuz-sualsiz yiyor ya! Görüldüğü gibi, toplumun, onay vermediği, gündeme getirilmesinden bile rahatsız olduğu ne kadar konu varsa, ısrarla gündeme getiriliyor. Adeta bir şeylerden rövanş alırcasına, toplumun hassas olduğu noktalara bir tür ‘nokta atışı‘ yapılmak isteniyor. HERŞEY AYAN BEYAN ORTADA! Herkes görüyor, ama nedense birileri görmüyor, duymuyor, anlamıyor! Varsa yoksa gerginlik! Varsa yoksa inatlaşma! Gerginlik olacak ki, toplum kutuplaşacak, iktidar da bunun üzerinden yine ajandasındaki hedeflerini sessizce hayata geçirecek! Herşey bu kadar basit! Herşey bu kadar kolay (mı)! VAH GÜZELİM ÜLKE VAH! Bir kaç fazla oy için sana neler neler yapılıyor.. Üzerinde ne oyunlar oynanıyor, ne planlar yapılıyor.. Gördükçe duydukca üzülüyoruz, kahroluyoruz! VAH GÜZELİM ÜLKE VAH! Hem de geçmişte bunlardan onca sıkıntı çekildiğinin bilinmesine rağmen, ısıtılıp ısıtıp gündeme getiriliyor mu! Hepsi de bir kaç oy uğruna! Ve bir kaç yılda daha iktidarda kalabilmek uğruna! Yani güzelim memleket, sana acımasızca kıyılmak isteniyor! Hem de göz göre göre.. Tarım alanlarına, zeytin bahçelerine, derelerine, ovalarına..yani tüm coğrafyana dinamit yerleştirdik, yetmedi.. Şimdi de üzerinde yaşayan; Türkü-Kürdü, Alevisi-Sünnisi, Laz ve Çerkesi ile her görüş ve inançtan insanı ile yıllarca birlik-beraberlik içresinde kardeşcesine yaşamaya çalışan yurttaşların arasına da ayrılık tohumları saçılmak (mı) isteniyor? Geldiğimiz noktaya bak! VAH GÜZELİM ÜLKE VAH! Bilmem görüyor musun, anlıyor musun! Bana göre; tüm bunlar gündemi değiştirmek için yapılan tehlikeli ve bir o kadar da dönüşü olmayan çıkışlardır.. Bu belki birilerine bir yarar ya da oy sağlayabilir, ama toplumda ne birlik, ne de huzur bırakır. Hoş, ne birlik ne de huzur kaldı ya! Hiç biri kalmadı, adeta bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete‘ modlarındayız.! Biz, aynı hatalara düşmemek, aynı sorunları yaşamamak için ne zaman yaşananlardan ders almayı öğreneceğiz? Biz ne dersek diyelim, ülkenin konusunda uzman bilim insanları, sivil toplum kuruluşları, odaları, şehir planlamacıları ne söylerse söylesin.. Ülkeyi yöneten iktidarın etkilileri ve yetkilileri bir kere akıllarına koymuşlar, bildiklerini okuyacaklar ve ‘Benim Oğlum Bina Okur, Döner Döner Yine Okur’ inatlaşmalarını sürdürecek gibi gözüküyor. VAH GÜZELİM ÜLKE VAH! ÇOK YAZIK OLUYOR, ÇOK! BİLMEM, FARKINDA MISIN! Neyse fazla uzatmaya gerek yok, yazımızı iki fıkra ile bitirelim:
Osmanlının son dönemi... Ramazan ayı. Kadı Efendi bir fırının önünden geçerken bakmış içeriden güzel kokular geliyor. Fırıncıya sormuş; -Ne kokuyor böyle? -Müşterilerimizden birisi bir ördek getirdi. O kızarıyor. Kadı emrini vermiş: -O ördeği kızarınca derhal bizim eve göndereceksin! Fırıncı çaresiz “Baş üstüne Kadı Hazretleri!..” demiş. Çok geçmeden ördeğin sahibi gelmiş. Fırıncı açıklamaya çalışmış: “Beyim, senin ördeği, biraz önce kızardı diye fırından çıkarttım. Ama çıkmasıyla uçması bir oldu! Bu ilk defa başıma geliyor.” Ördek sahibi bağırıp çağırmaya başlamış. Bu arada arkadaki müşteri öne geçmeye çalışırken fırıncının küreği o müşterinin gözüne çarpmış ve gözünü çıkartmış. Fırıncı telaşa kapılıp dükkanı bırakıp kaçmaya başlamış. Peşinden de ördek sahibi ile gözü kör olan müşteri. Fırıncı koşarken bir duvar dibinde çamaşır yıkayan hamile bir kadına çarpıp devirmiş. Kadının kocası da kovalayanlara katılmış. O sırada önlerine bir eşek çıkmış. Fırıncı can havliyle eşeğin kuyruğunu tutmuş ve kopartmış. Ortalık kan revan içinde kalmış. Derken zaptiyeler hepsini yakalayıp fırıncıyı ve dört şikâyetçiyi Kadı Efendi’nin huzuruna götürmüşler. İlk sözü ördeğin sahibi almış: -Efendim, kızartmak için ördeğimi verdim. Uçtu diye geriye vermedi. Kadı Efendi önündeki bir kitaba bakmış: -Kitap, ördek için tayyar, yani uçucu diyor. Uçmuş olması kuvvetle mümkündür. Geçmiş olsun. Sıra gözü çıkan adama gelmiş. Kadı Efendi, “Galiba sen gayri müslimsin.” demiş ve eklemiş. “Biliyorsun kitap gayrimüslimlerin iki gözüne karşı bir göz, yazıyor. Şikayetini işleme koymak için öteki gözünü de çıkartacağız!.” Adam usulca oradan uzaklaşmış. Sıra hamile kadının kocasına gelince Kadı Efendi kaşlarını iyice çatmış: -Öyle ortalık yerde çamaşır yıkanmaz. Git evine ve hemen bir başka bebek için harekete geç. Çünkü doğmamış çocuğun davası olmaz! Kadı Efendi, kuyruğu kopan eşeğin sahibine dönmüş. Ama, “Bir dakika Efendi Hazretleri” demiş. “Mahkemenizin yüksek adaletini gördükten sonra ben bu basit davamla sizi meşgul etmek istemiyorum. Benim bir talebim yok...” demiş. (Not: Bu fıkrayı sevgili gazeteci büyüğümüz Ahmet Tan bir yazısında anlatmıştı) YORUMU SİZE KALMIŞ! *** 2. FIKRA: PATLICAN’IN DALKAVUĞU! “Kral, saray soytarılarının da bulunduğu bir toplantıda, patlıcan yemeklerini çok sevdiğini anlatıyormuş. “Patlıcan oturtmaya bayılırım, hele imambayıldı… Hünkârbeğendi; kızartması da pek hoş… Ya patlıcan kebap!” Onun her sözüne soytarılar eşlik ediyormuş. “ Yemeğe doyum olmaz hünkârım, doğrusu pek lezzetlidir patlıcan” diyorlarmış. Günlerden bir gün, patlıcan beğendili kebap krala ikram edilince, tiksintiyle tabağı geri çevirmiş. Başlamış söylenmeye; “Ne beğendiyi severim, ne patlıcan oturtmayı, ne imambayıldıyı… Bir daha patlıcanı gözüm görmesin.” Soytarılar birlikte tekrarlamışlar, “Biz de sevmeyiz, biz de sevmeyiz…” Bu konuşmalara şahit olan saray erkânından biri, soytarılara sormuş: -Daha birkaç ay önce patlıcanın faydalarını öve öve bitiremiyordunuz. Ne oldu da fikir değiştirdiniz? -Biz patlıcanın değil, kralın dalkavuğuyuz. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
DEĞİŞİME DİRENEN(LER) HEP KAYBEDER! - 13/06/2017 |
Sizce değişim nedir? Değişim denilince, aklınıza bulunduğunuz durumdan farklı bir konuma yönelmek mi , yoksa başka bir deyimle 360 derece değişmek mi gelir. |
TÜRKİYE'DE AYDIN OLMAK ve UĞUR MUMCU - 22/01/2017 |
Türkiye’de aydın olmak, hele de yazar olmak.. Daha doğrusu düşünüyor olmak çok zor ve tehlikelidir.. Hele de son günlerde nasıl zor olduğu daha net görüldü.. |
‘NESLİ TÜKENMİŞ KELAYNAK KUŞLARI’ GİBİYİZ! - 08/01/2017 |
Hasbelkader yerel ölçekte yazmaya çalışan bizim gibi yazar taifesi (onca yazarın çizerin bol olduğu bir kentte bizi de yazar takımına dahil ederlerse) olarak, doluya boşa yazarız. |
YİNE FACİA..YİNE ACI VE GÖZYAŞI! - 01/12/2016 |
Hani bizim camiada yazı karalayanlar arasında bir genel anlayış vardır: |
‘SÜTTEN ÇIKMIŞ AK KAŞIK’ DEĞİLİZ, HİÇ BİRİMİZ! - 17/11/2016 |
Sizce, insan kendi kendini aldatabilir mi? Zaman zaman kendi iç dünyamda bir yolculuğa çıkar, adeta kendimi bir savcı titizliğiyle sorgulamaya, yargılamaya çalışır ve kendime hep bu soruyu sorarım. |
HAYATIMIZ OLDU TELE-VOLE! - 16/11/2016 |
Son yıllarda özellikle de özel televizyonların hayatımıza girmesiyle birlikte adeta ‘televole toplumu’ olduğumuz gerçeğini görmezden gelemeyiz. |
SAHİ, HAYATIN RENGİ VAR MIDIR? - 15/11/2016 |
Neyse konuyu iyice dağıtmadan, saadete yani asıl konumuza gelelim. Biliyorum, havaların hayli soğuyacağı ve giderek de çekilmez bir hal alan şu günlerde böyle sıkıcı konular da çekilmez ya!.. |
36 YILDÖNÜMÜNDE BİR '12 EYLÜL' ANISI... - 12/09/2016 |
36 YILDÖNÜMÜNDE BİR 12 EYLÜL ANISI... Bugün 12 Eylül.. Binlerce yurdum insanının zindanlara doldurulduğu, onlarca hatta yüzlerce insanımızın işkencelerle öldürüldüğü, henüz 17 yaşında olan Erdal Eren’in yaşı büyütülerek darağacına çekildiği,... |
ORTADOĞU'DA KUYUYA TAŞI KİM ATMIŞTI? - 10/07/2016 |
Son günlerde sınır komşumuz, (hoş, iktidarın dış politikası sonucu ortada komşumuz diyebileceğimiz bir ülkede kalmadı ya) Suriye ve Irak’taki sıcak gelişmeler nedeniyle hızla büyük bir karamsarlık dehlizine doğru sürüklendik/sürükleniyoruz. |
Devamı |